Finlandiya’nın medar-ı iftiharı Pan Sonic yarısı Mika Vainio ile Arjantin orjinli avantgarde soprano saksafoncu Lucio Capece’nin ortak çalışmaları aslında müzikal ve coğrafi yelpazenin birbirine olabildiğince uzak dilimlerinde yeralan bu iki ismin ( birlikte altına imza attıkları ilk çalışmaları ); kaotik, sert mizaçlı ve tavizsiz atışmalarının işitsel bir izleği niteliğinde. Doğaçlamanın, sonik deneylerin, değişken frekansların, gürültünün, zaman zaman sakin ama yeri geldiğinde boyundan posundan çekinmeden ortalığı toz duman eden ses kırıntılarının birbirine sarmalandığı albüm bir saate yaklaşan süresi boyunca detaycı bir kulak verişi fazlasıyla hakediyor. Albümdeki Mego etiketi ise adeta yıldızlı pekiyi olan karnemize öğretmenimizin düştüğü motive edici kanaat notu gibi doğru yolda olduğumuzu gösteren bir karine.
Hazırlıkları iki yıl süren albüm kulakları rahatsız eden ve adeta bir uyarı niteliği taşıyan siren vari “Ujellus” isimli parçayla açıldıktan sonra müteakip adımlarda güzergahını fazlasıyla belli ediyor. Capece’nin “Free Jazz” çağrışımlı deneysel üflemelerinin içine akıtılan Pan Sonic referanslı minimal dokunuşlar “Juurake” isimli parçada albümün genelini temsil eder bir bütünlük sunuyor. Parça içinde rayından çıkan ve birarada zorla tutuluyormuşçasına kendi çığlıklarını atan seslerden oluşan bir kolajdan bahsetmek mümkün.
Çalışmanın genelinde en çok puan toplayan kısmın Capece ve Vainio’nun temsil ettikleri iki değişken algı, yorum ve üretim prosesinin alkışı hakeder nitelikteki birlikteliği. Buradaki hüner sunulanın iki değişken boyutun eksiltilerek birbirine yedirilmesi yoluyla değil, ana kimliklerini koruyarak üstüste eklenmesiyle oluşturulan yeni bir kodlama olmasından kaynaklanıyor. Birbirine karışan ama değiştirmeyen, birbirini tamlayan bir kodlama. Tarzanca konuşmaktan öte iki yabancı dile hakim olmak gibi.
Tüm parçalarda bu karşılıklı iyi pas alışverişi ve sahaya hakim oyun kurgusunun müzikal izdüşümlerini deneyimlemek mümkün. “Hondonada” parçasında Capece’nin Jon Hassell’i anımsatan sersemletici derinlik algısının içinde Vainio’nun kendi yolunu bulma çabalarına şahit oluyoruz. “Hobojungle”da ise Capece’nin ümitsiz haykırışlarına eşlik eden karamsar ( hatta kötücül ) bir Vainio görüyoruz. Rol değişimleri ve biribirine sufle vermeler karşılıklı devam ederken, “Tolmavuo’da dümene Vainio geçiyor, “Sigilo”da ise hikayeyi Capece’nin yorumu tek başına sürüklüyor. “Manana” ise Herzog filmlerinin hikayesi düşkırıklıkları arasında sonlanan yenik ama mağrur kahramanına adanmışçasına açımlanan ve sonsuzluğu çağrıştıran basit ve etkileyici bir kapanış parçası.
Albüm her daim sarfetmeyeceğimiz ve değerlendirme skalamızda karşılığı kendisiyle muteber “beton” ifadesini sonuna kadar hakediyor. Kendinizi farklı ortam ve şartlarda değişik hislere zerketmenize yolaçabilecek çalışma, iki yetkin müzisyenin maharetli ellerinden çıkma bir albüm olarak 2009 külliyatının şimdiden notu düşülenleri arasına ( biraz da kulvar farkı atarak ) giriyor. Ayrıksı ses kolajlarının içinde kendini kaybetmek isteyenler için derecesi yüksek alkol etkisi yapma potansiyeli, en az farkında olmadan yüksek bir ses seviyesinde iken “play” tuşuna basarsanız yaşayacağınız şok kadar yüksek olan albüm bu anlamda “beton” gibi bir çalışma.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder