İstanbul’da
neresinden tutsanız elinizde kalacak bu gelişmeler yaşanırken, yurdun bir diğer
ucunda yapılan ( daha doğrusu yapılmaya çalışılan ) gösterilerde devlet bir kez
daha “dövlet” kimliğiyle ortaya çıkıp ortalığı kasıp kavuruyordu. Elbetteki
özünde bir müzik bloğu olan bu sayfalara politik angajmanlı bir yazı yazma
niyetinde değilim. Bunu sadece yazıma konu etmek istediğim “medyanın
çözülmüşlüğüne” sıçramak için bir basamak olarak kullanacağım. Geçtiğimiz
haftasonu medar-ı iftiharımız, nazar boncuğu metropolumuz İstanbul hudutları
dahilinde ayan beyan 18+ bir kesimin yaşam hakkına doğrudan müdahale edilerek
türlü oyunlarla alkol içmeleri engellendi ve maalesef bu konuda Tolga Akyıldız
( http://tinyurl.com/d65z7vh ), Mehmet Tez
( http://tinyurl.com/cakutfd ), Cem Erciyes
( http://tinyurl.com/782tfv5 ve http://tinyurl.com/6spk3no ), birkaç blog yazarı ve belki bizim gözümüzden kaçmış olabilecek bir iki yazı dışında ciddi hiç bir tepki gelmedi, yazılmadı. TV’ler hak getire, haber bile olmadı, olAmadı. Tıpkı Diyarbakır’da olanların çok az bir kısmının yankı bulması gibi.
( http://tinyurl.com/cakutfd ), Cem Erciyes
( http://tinyurl.com/782tfv5 ve http://tinyurl.com/6spk3no ), birkaç blog yazarı ve belki bizim gözümüzden kaçmış olabilecek bir iki yazı dışında ciddi hiç bir tepki gelmedi, yazılmadı. TV’ler hak getire, haber bile olmadı, olAmadı. Tıpkı Diyarbakır’da olanların çok az bir kısmının yankı bulması gibi.
İyimser bir
bakış açısıyla Efes Pilsen ( inatla Efes Pilsen ) One Love Festival’de bu
haftasonu başımıza gelenler en azından bazı gerçeklerin anlaşılması, resmin
biraz daha net görülmesi için turnusol kağıdı işlevi görür diye ümit eder gibi
olsam da, medyanın büyük kısmının içine düştüğü körlük ve sessizlik çukuru bu
konuda pozitif düşünebilmemin önüne ciddi engeller koyuyor. Bu üç maymun
oyununun sonunda çok daha vahim ve karanlık bir kuytuya doğru iteklendiğimizi
gördüklerinde geri dönüş yolculuğu sanıldığı kadar çabuk ve “rahat”
olmayacaktır. Bugün görünen o ki toplum katmanları içindeki her türlü çıkıklık
en haşin darbeyle adeta baş verdiğine pişman edilmekte ve ortada sadece tek bir
koltuğun olduğu anlamsız bir köşe kapmaca oynanmaktadır. Kendi içindeki
farklılıkları tolere edemeyen, tınısı farklı her sese bizden değil diye bozuk
atan, dünya ve hayat görüşleri dar kalıplar arasında sıkışıp kalmış cahillikten
dahi uzak kesimler gemi azıya almışçasına kendi doğrularını başkalarının
özgürlüklerinin göbeğine bodoslama bir şekilde arsızca kusmaktalar.
Biri çıkıp
festivali “Bira Festivali” diye etiketledi diye hep beraber bir sanrı içinde
etkinliğin aslında bira festivali olmadığını ispata girişiyoruz. Niye ?
Memlekette başkaca şeylere de sirayet etmiş ruh hali buraya da yansıyor zira ve
maalesef temiz olduğumuzu ispat edene kadar suçlu damgasını kıçımıza
basıveriyorlar. Anlat dur derdini ! Reşit olmanın anlamını mı sorgulayacağız bu
yaştan sonra ? İşim gücüm yok da festivale ne amaçla gittiğimi mi izah edeceğim
sana ? İster bira içerim, ister sağa sola kesik atarım, ister çimenlikte yatar
güneşlenirim, ister müzik dinlerim. Bunların kararını ben kendim verebileyim
diye yaşamıyor muyum ben burada ? O zaman bu arkadaşlar günlük aktivite listesi
yayınlasınlar, ona göre atalım adımlarımızı... Açık hava hapishanesi... Bir de
içeride prezervatif dağıtmıyorlar mı diyenler var. NO COMMENT!
Festivale
gidiyorsun; kapıda kolluk kuvvetleri, zabıta, sivil polis... BIG BROTHER IS
WATCHING ME. Seyretse eyvallah, bir de ikinci gün bira satanları pataklamak ne
demek. Şanı yürüsün diye başımızda Demokles’in kılıcı bile dolaşsa yeri var,
ama bu hoyrat cehaletin nobran saçmalığının değil kendisine, gölgesine bile
itirazım var benim. Eyüp’te Batı Tarzı yaşam istenmiyormuş. Ama gel gör ki kapı
önünde fahiş fiyatla bira satıp eve ekmek götüren yine Eyüp esnafı. Haydi onu
da geçtim mesela Eyüp’te oturup Efes Pilsen fabrikalarında çalışan hiç yok
mudur ? Ya da işsiz Eyüp gençlerinden birine Efes fabrikalarında iş pozisyonu
çıksa red mi edecek. Eden de çıkabilir tabii. Altını çizmek istediğim ifratla tefrit arasında gidip gelen, ortalarda / gri tonlarda kendine ait renk bulamayan
herkes bir diğerini ya kendi köşesine çekme ya da diğer köşeden alaşağı etme
derdinde. Yazık kere yazık !
Bu ortamda
kime kızacağımızın da pek bir önemi yok. Ne Efes niye adını hemen çekti, niye
içeriye alkol sokmayı serbest bırakmadı ya da niye bedava içki dağıtmadı diye
kızabiliriz; ne Tamirane / Otto şu bu ruhsatlara son dakika ambargosu koydu
diye kızabiliriz, ne Pozitif’e kem küm edebiliriz. Bence etmemeliyiz. Asıl
sorgulanması ve üzerine gidilmesi gereken küçük, orta ve büyük tüm bu
firmaların hakla değil de güçle sindirilmiş olmaları gerçeğidir maalesef. Yani
elinizde hangi belgenin olduğunun, neyi yapıp yapmamaya hakkınız olup
olmadığının önemini yitirdiği; sadece ve sadece güçlü olanın diğerine ne
yapması gerektiğini dikte ettiği ve duyumlara göre bunu tehditkar bir ifadeyle
yaptırmasıdır asıl bakmamız gereken yer. Bu ayan beyan yaratılan “korku toplumu”nun
net bir şekilde sokağa, günlük yaşama yansımasıdır, dokunmaktan da öte içimize
işlemesidir.
Mesela aynı
mekanda Eylül başı Red Hot Chili Peppers konseri var. Emin miyiz alkol satışı
olacağından ? Hayır. Mesela Pozitif bilet fiyatlarını belirlerken bir gelir
gider hesabı yaptı değil mi, şimdi bundan sonraki işlerinde aynı formülleri
kullanabilir mi ? Muhtemelen hayır. Efes sponsor olup belli bir bütçe veriyor
değil mi ? Adını kullanamaz, içkisini satamaz, az biraz reklamını yapamazsa
aynı miktarda bütçe ayırır mı ? Sanmam. Belki inadına artırır, kim bilir...
Ancak bu soru cevap silsilesi farkında olmadan bizi çok daha tehlikeli bir yere
götürebilir bu arada. Bak festivale müzik için değil bira için gidiyormuşsun,
bak müziğe değil reklama para ayırıyormuşsun, bak o değil bu diye liste uzar gider...Hep
bir aklanma ihtiyacı duyan “öteki”ler...
Özetle “olmaz
olmaz deme, olmaz olmaz” denenler olmaya başlamıştır. Zamanında ürkenlerin
haklı çıkması bir yana, ileriye ilişkin daha karamsar ve kötücül bir senaryo
beklentisi pek çoğumuzun içine işlemiştir. Ve bugüne dek yapıldığı üzere yine
toplum katmanları arasına her an tutuşmaya, alevlenmeye, tetiklenmeye hazır “bombacıklar”
aşkedilmiştir. Şu an twitter’a Eyüp’lü bir grup elinde bira olan iki genci dövmeye
kalkmış diye yazsa biri sonu ne olur acaba ? Yazımızı veciz sözlerden biriyle
bitirelim : Demokrasinin kötü olan bir yönü çoğunluğun tiranlığına
dönüşmesidir...
Olmaz diye bir şey yoktur. Sabır etmezsen hiç bir şey olmaz...
YanıtlaSil