7 Ağustos 2009 Cuma

Leonard Cohen @ Cemil Topuzlu @ 6/8/2009

Yaprakların az biraz kımıldadığı, bulutların hafiften biraraya toplaştığı bir akşamüstü. Kalabalık yerli yerinde. Yoğunca bir insan hüzmesi arasında gözlere temas eden tanıdık şöhretler de var. İstanbul’un geniz kurutan sıcaklarında bezginleşenler bu akşam sadece bir tutam hava almak için değil, aynı zamanda yaşantılarının farklı anlarına lezzetli hatıratlar nakşeden bir ozanın satırları arasında dinlenmek ve illaki insan olmamıza dair yazılan sayfalarımıza bir dip notü düşülmüşlüğü olan koca bir çınarın da gölgesinden nasiplenmek niyetindeler. Belki de bir önceki akşam ustanın şaşmaz bir dakiklikle sahneye geldiği dikkatli kulaklara fısıldanmış olduğundan bir nebze daha az bir keşmekeşe sahne oluyor açılış parçası “Dance Me To The End Of Love”; koca bir alkış tufanı eşliğinde elbetteki. Arada bir tempo tutulmaya çalışılsa da şöyle hafif geriye yaslanıp derin bir nefes almak, sevgiliye / eşe / dosta bir omuz dokundurmak, sarılmak sanki çok daha doğru bir kurgu dinleyiciler ve müzik açısından.

10 kişilik nezih bir ekipten oluşan bu mini orkestra ilk molasını aralarında “Ain’t No Cure For Love”, “Bird On A Wire”, “The Future” ve “Everybody Knows” gibi ( daha bir ) klasiklerin de bulunduğu bir saati az biraz geçen performansları sonrasında veriyorlar. Üçüncü parça sonunda ilk sözleri adeta havada asılı kalıyor Cohen’in : “Yolumuzun buraya bir daha düşüp düşmeyeceği belli olmaz, bu akşam sahip olduğumuz her şeyi size sunmak istiyoruz”. Dinleyenleri sadece şarkıları ile sarmalamayıp; tüm asalet, nezaket ve saygınlığı ile ekip arkadaşlarını tanıttığı 4-5 dakikalık bölümde uzaklarda otursam da Cohen’in gönül telimize nağmeler serpiştiren şarapvari zamanla lezzetlenen bas / bariton sesinin tüylerimi diken diken ettiğini de hissedebiliyorum ilk ara öncesi. “Prince of precision, davulda”, “The Irreplacable, gitarda” şeklindeki bu takdim sanıyorum ömrü hayatımda bir benzerini göremeyeceğim tarzda bir olgunluk ve yücelik içeriyor. Her defasında takdim edilen sanatçı önünde eğilmesi, şapkasını kalbine yaslaması ( parçalarda atılan sololarda da bu şapka çıkarma nezaketini sergilemesi de kayda değer ) çınarın gölgesinde “pişmek” isteyenler için adeta bir ders silsilesi. Derken mola. Bu kısa arada “Anthem”in muhteşem dörtlüğünü de anımsayarak, Cohen’in çürümüş, yalnız kalmış, zavallı ve geleceğinde cinayetler gördüğünü söylediği karanlık dünyamıza sızan bir ışık olduğunu düşünüyorum.

Ring the bells that still can ring
Forget your perfect offering
There is a crack in everything
That's how the light gets in

İkinci bölüme kaldığınız için teşekkür ederim nezaketiyle başlayan Cohen bu defa solo birkaç performans sergiliyor. “Tower Of Song”da klavyesinden çıkan naif melodi bile koca bir alkış silsilesini tetiklerken “Suzanne” ve sonrasında ise gitarla daha bir rahat seviştiğini görüyoruz ustanın aşk içinde nasırlaşan ellerinin. “Boogie Street”, “Take This Waltz” ve benzersiz bir yorumla tüm dinleyenlerle kucaklaştığı “I am Your Man” fazla bir ek nota mahal bırakmaksızın bu performansın unutulmaz anları arasındaki yerlerini alıyor. Ve elbette “Hallelujah”. İkinci ara öncesi bu defa seyircilerinin de izniyle bir kez daha takdim ediyor ekibini.

İki saati devirmişken eğlenceli dansıyla bir kez daha sahneye gelip kanımca konserin en keyifli iki parçasını şaşkın, afallamış ve kendisini ancak ayakta alkışlayarak ödüllendirmeye çalışan bizlere arka arkaya ışık süzmeleri arasında icra ediyor. “So Long Marianne” ve “First We Take Manhattan”. “If It Be Your Will” sonrası analojik düşünce bu perde “Closing Time” ile kapanır dese de, Cohen resti çekip konseri bir sonraki günün ilk dakikalarına taşımak konusunda niyetini apaçık belli ediyor. Tüm grup elemanlarının minik soloları ile renklenen sahneye bakan bizler bir oturup bir alkışlıyoruz. “I Tried To Leave You” da konserin sonuna yakışır bir parça olarak sona ererken Cohen parçalarını bunlarca yıl canlı tuttukları için dinleyenlere teşekkürle başlayıp, tek tek isimleri ile tanıttığı ve aralarında tur menejerinden ses teknisyenine kadar kalabalık bir listenin olduğu ekibini son kez takdim edip önümüzde eğilerek bizleri selamlıyorlar.

Cohen sonrası ben layıkıyla ikna oldum ki şarkıların da yakıştığı renkler vardır; bazıları efkarlı bir buluta, bazıları bembeyaz bir martıya, bazıları da altın sarısı bir dolunaya yakışan. Dün gece bunların bir çoğuna şahit olurken bu geceyi, Cohen’in damarlarımıza koyu karanlık sesiyle zerkettiği bir gökkuşağı zenginliğindeki unutulmaz satırlarının ve melodilerinin eşliğinde anılarımız arasından çıkarmamak üzere kayda aldık. Cohen'in kalplerimizin bir kenarına teyellediği bu parçalardan alacağımız her tutamın yaşama bir nebze daha layık birileri olma güdümüzü tetikleyeceğini ümit ederek kendisine içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.


Everybody knows that the dice are loaded
Everybody rolls with their fingers crossed
Everybody knows that the war is over
Everybody knows the good guys lost
Everybody knows the fight was fixed
The poor stay poor, the rich get rich
That's how it goes
Everybody knows




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder