Elimizdeki çalışma aslen Reykjavik’teki bağımsız müzik
sahnesine odaklanan bir belgeselin müzikal dökümantasyonunu içeriyor. Bütün
hadise başarılı bir konser organizasyonu sonrası FM Belfast ekibinden
tanıdığımız Arni Runar’ın evinin arka bahçesinde yakın arkadaşlarını ve
çevredeki grupları davet edeceği bir parti yapmaya karar vermesiyle başlıyor.
Yanına da projeyi kayda alması için yönetmen Arni Sveinsson’u alıyor. Tüm güne
yayılan ve herkesin kendi meşrebince takıldığı bu minik partide FM Belfast dışında
Sin Fang, Mum, Borko, Reykjavik!, Retro Stefson gibi isimler çalıyor,
konuşuyor. Film bir yandan bahsi geçen grupların bu minik arka bahçedeki
performanslarını kayda alırken, bir yandan da ekiplerin oluşum süreçleri,
müzikal çizgileri ve dolayısıyla Reykjavik bağımsız sahnesi hakkında da
ipuçlarını gün ışığına çıkarıyor. Doğallığın başrolde olduğu bu gösteride
farklı müzikal kimlikler harmanlansa da, ağırlıklı olarak Morr Music
etiketinden özellikle son zamanlarda çıkan folk ve alternatif rock tarzı parçaların
ön planda olduğunu belirtmek mümkün. Öte yandan Mum, FM Belfast gibi ekipleri
15 metrekarelik bir bahçede yoldan geçip gidenlere müzik çalarken seyretmek de
keyifli.
27 Şubat 2012 Pazartesi
Jacazsek. Glimmer. Ghostly International (minima)
Polonyalı müzisyen Michal Jacaszek
kabaca son 10 yıldır ambient vurgularla bezenmiş modern kompozisyonlarıyla
klasik müziğin çağdaş yansımalarına ışık tutan bir isim. Ağırlıklı olarak
dingin ve melankolik bir atmosferin hakim olduğu bu son çalışma özellikle
elektronik katmanlarla olan iç içeliğiyle övgüyü hakeder nitelikte. Akustik
enstrümanların da minik rollerde üstlendiği bu düzenlemelerde Miasmah ve Type
gibi modern kompozisyonlara kataloglarında yerveren etiketlerden yayınlanan
çalışmaları hatırlamak mümkün. Tüm sanatsal aktivitelerinin materyal
gerçeklerin ardında saklanmış gizli gerçekler olduğuna dair sezigisiyle alakalı
olduğunu belirten Jacaszek müzisyen olarak da Tim Hecker’dan etkilendiğini not
düşmüş. Glimmer albümü boyunca da sakin bir güzergahta bu saklı gerçeklere göz
kırpan Jacaszek aynı zamanda insanın farklı ruh hallerinden de beslendiğini
belirtiyor. Duygular, davranışlar, farklı modlar ve bunların ardındaki
kristalize gerçekler. Kış aylarının hüzünlü ve izole ortamlarına uyar nitelikte
bir çalışma Glimmer.
Etiketler:
Ghostly International,
Jacaszek,
miasmah,
Type
16 Şubat 2012 Perşembe
Avea Blogger Takımı...Keep Talking...Vol 5 “Müzikte çetrefilli yol: Ana akıma alternatif olmak"
Sevgililer Gününü tez zamanda hasarsız bir şekilde
paketledikten sonra takip eden çarşamba günkü ajanda belli olmuştu. 5. ayağı gerçekleştirilecek
olan Avea Blogger Takımı toplantısına katılıp, ardından da efsane grup
Buzzcocks’ın ilk ( ve muhtemelen de son ) İstanbul konseri için Babylon yolları
taştan, punk rock sen çıkardın beni baştan şeklinde geceye devam edecektik.
www.myspace.com/nadaist
www.rockbandplaneur.com
Avea’nın bir grup blog yazarını her ay sektörün farklı temsilcileriyle
biraraya getirdiği sohbet toplantılarının bu defaki konuşmacı sayısı neredeyse
biz blog yazarlarına denkti. Hafif bir silkelenme sonrası katılımcı ekiplerden
Helicopria’nın “sınır ötesi” üyelerini toplantı odasının uzak köşelerine doğru
yönlendirince üstünlüğü tekrar ele geçirmiş olduk ( agresif blogger modeli ).
Bu defa ajandadaki konu başlığı “Müzikte çetrefilli yol: Ana akıma alternatif
olmak" olarak belirtilmiş ve bu minvalde dört gruptan toplam altı kişilik
bir konuşmacı kadrosu sahaya sürülmüştü. Esame listesi şu şekildeydi;
Dilara
Sakpinar (123)
www.123theband.com
Miray
Kurtuluş (Nada)
Selen Hünerli
www.myspace.com/nadaist
Sırma Munyar
(Helicopria)
www.helicopria.com
Serkan
Modalı (Planeur)
Onur Atamanwww.rockbandplaneur.com
Her zamanki gibi kırmızı şarabı sohbet toplantısının ana
temsili figürü olan çaya tercih ederekten konuşmacıların tanıtım faslına
giriştik. Helicopria’yı temsilen Sırma Munyar grubun farklı ülkelerden gelen
müzisyenlerden oluşan karma yapısından bahsederek, eklektik bir yorum getirmeye
çalıştıkları ve Progressive Rock çizgisindeki müziklerini dinleyiciler için “dost
hale getirmek” gibi bir amaç güttüklerini belirtti; elbette ana kimliklerinden
uzaklaşmadan...
Selen Hünerli ve Miray Kurtuluş’tan müteşekkil Nada kısa bir
tanıtımla hem Nada olarak çıkardıkları “Oda” isimli ilk albümlerinden, hem Miray
Kurtuluş’un Portecho’dan tanıdığımız Tan Tunçağ ile ortak projesi Mira’dan, hem
de Selen Hünerli’nin Portecho’nun diğer yarısı Deniz Cuylan ve Hakan Vreskala
ile yaptıkları Norrda projesinden bahsettiler. Bu arada Selen Hünerli’yi bundan
sadece birkaç gün önce Babylon’da sahne alan Emika sonrası, Fecr-i Ati’den Nk6
ile birlikte oluşturdukları Re-Spectralize projesiyle de yerli sularımız için oldukça
tatminkar ve gelecek vadeden dubstep eksenli performansta dinleme şansımız
olmuştu. Biraz daha detay isteyenler buraya buyursunlar : http://www.facebook.com/#!/events/232656350145919/
).
Aslında yine üyelerinin orjini nedeniyle karma bir grup olan
Planeur ekibi de Avrupa Müzik etiketi ve Avea Müzik sponsorluğunda çıkan
albümlerinden, grup adının ve Altın Örümcek’te ödül alan site tasarımında
havalarda süzülen planörün aslında müziklerindeki “özgürlük arayışı” temasını
temsil ettiklerinden bahsederek kendilerini tanıttılar. Son olarak da dört
kişilik ekibini temsilen 123 grubunun sesi Dilara Sakpınar blog yazarlarına
merhaba dedi.
İlk gündem maddesi konuşmacıların kendilerini ve kendi
müziklerini ne kadar “alternatif” buldukları üzerine olsa da, Zülal Kalkandelen’in
olumlu katkısıyla soruya bir de “alternatif nedir ?” yan başlığı eklendi. İlk
tur cevaplardan anlaşıldığı üzere her kavramda olduğu gibi “alternatif nedir ?”
sorusunun cevabında da farklı yorumlar ve algılamalar vardı. Örneğin Sırma Munyar
üretilen müziğin sınıflandırılması ekseninden yola çıktığı yorumunda,
rahatlıkla tek bir kalıba sokamayacağımız çalışmalara alternatif denebileceğini
belirtti. Bunu bir anlamda ana akım dışında güzergahlarda dolaşmak, oralarda
kendine ait bir tarz ve duruş yakalamak çabası olarak da okumak mümkün. Öte
yandan Planeur ekibi bu duruş vurgusunun altını çizerek, ana akımın
dayatmalarına ya da yönlendirmelerine kapılmadan kendi içinden gelen müziği yapabilmenin
alternatif bir tavır olduğunu belirttiler.
Nada ekibi ise “popülerlik” kavramından yola çıkarak, popüler
olmanın “alternatif” olmaya mani bir durum olmadığına, örneğin Nirvana gibi çok
popüler ama alternatif isimler olduğuna dikkat çektiler. Buna mukabil
kendilerini pek alternatif görmediklerini de eklediler. Katıldığım bir görüş
olarak da Türkiye’de satmayan ve underground olarak nitelenen işlerin hep
alternatif etiketi yediğini de eklediler ( gerçi toplantının sonlarında genel
anılışın dışında örneğin Emre Aydın’ın alternatif olmadığı konusunda karar
birliğine varıldı ). Bu noktada Sırma Munyar idol olarak aldığı Björk’un çok
popüler olmasına rağmen her albümünde farklı tarzlarda üretimler yaptığını,
sürekli kendini yenilediğini belirterek kabaca şöyle bir formüle ulaştı : Bir
şekilde popüler olup fazla dinleyiciye ulaşabiliyorsan, bu müzisyene daha fazla
“para” getiriyor ve daha fazla para da her daim “kendi istediğini yapabilme”
şansını artırıyor.
Toplantının bundan sonraki kısmında kanımca hafiften ajanda
dışına kayaraktan katılımcı müzisyen ve grupların sosyal mecraları nasıl ve ne
kadar etkin kullandıkları konusu tartışıldı. 123 ve Planeur ekipleri varız ama
çok da efektif değiliz derken, Helicopria’yı temsilen Sırma Munyar altını
kuvvetle çizerek çok aktif olmaya çalıştıklarını belirtti. Müzisyen Aylın
Aslım, Avea reklamlarından tanıdığımız Erdem Yener ve sosyal medya uzmanı Bora
Yeter’in katıldığı ikinci toplantı da aslında bu çerçevede uzunca
tartışılmıştı. Buradaki konuşmalardan da aslında paralel sonuçlar çıktı; evet
sosyal mecralarda olmak gerekli, evet sahici olmak lazım, evet arada bir
müzikle ilgili olmayan özel şeyler de paylaşılabilir vb. Bu kısımda sadece Nada
ekibinin sosyal mecralara biraz daha uzak durduğunu ya da kendi ifadeleriyle paylaşım
olayına pek de yakın olmadıklarını belirtmeleri dikkate değerdi.
Akabinde benden gelen bir soru ekseninde görüşler alındı.
Soru özetle şuydu : Alternatif sesler için sürecin her adımı ekstra sancılı;
albümün üretimi ve yapımı, mekanlarda performans sergilenmesi, basının sizin müziğiniz
hakkında yazması, radyolarda çalınması, TV’lerde kliplerinizin oynatılması ve
nihayetinde son kullanıcı statüsündeki dinleyicinin göstereceği ilgi, albümü
satın alması vesaire. Soru bu problemli sürecin en çok aksayan ayağının ne
olduğuna ışık tutma gayretindeydi. Açıkçası kafamdaki cevabı çok da net alabilmiş
değilim. Burada aynı akşama denk gelen Buzzcocks konseri için o esnada mekandan
ayrılmam gerekiyor oluşum da bir etken elbette ( özeleştiri yapabilen blogger
modeli ).
Cevaben Planeur ekibi işin biraz maddiyat tarafından dem
vurarak, kabaca eğer para var ise bu engellerin birçoğunu aşmak daha mümkün ve
kolay dedi. 123’ten Dilara Sakpınar paranın yanısıra bağlantıların ve iyi bir network
yönetiminin bazı zorlukları hiç ummadığınız şekilde aşmanızı sağlayabileceğinden
bahsetti. Sırma Munyar ise kendisi de son üç yıldır Amerika’da okuyan biri
olarak, ABD’deki okuma – çalışma ( yani gelir yaratma hali anlamında )
durumuyla Türkiye’dekinin farklı olduğunu belirtti.
Genel anlamıyla benim bu soru ile deşmek istediğim özellikle
internet ve sosyal mecralar sonrası “alternatif” isimler için sürecin ilk
adımlarındaki engellerin eğer sağlam bir kurguyla hareket edilirse geçmişe
kıyasla çok daha rahat aşılabileceğine yada bu yolda daha bir ivmeyle yol
alınabileceğine inanmam. Yani bugün x y z nedenler ya da gelişmelerden dolayı
çok düşük bütçelerle elinde "albümü olan" bir grup statüsüne erişmek mümkün. Aynı
parametrelerden hareketle hiçbir TV kanalına veya basından şuradan buradan tanıdık birilerine
vesaire ihtiyaç duymadan kendi klibinizi çekebilir, sosyal mecralardan birçok “dinleyici”ye,
“izleyici”ye ve “takipçi”ye ulaşabilirsiniz. Elbette ki “para” her daim
akışkanlığı artırıcı bir unsurdur, kolaylaştırıcıdır amma ve lakin “düşük” rakamlarla
da bazı adımlar atılabilir. Yazının başındaki “alternatif nedir?” sorusuna
benim şahsi cevabım da buralardan besleniyor. Her ne kadar “alternatif pop”
tarzını hala anlayamasam da ( hani şu Tuttu Fırlattı parçasının sahibesi Gökçe’nin
kendi müziğine ilişkin yaptığı tanımlama ) genel anlamıyla popüler olmanın
alternatif olmaya bir engel olmadığı ( siz popüler olalım diye kendinizi biçip kırpmadığınız sürece - inancındayım. Alternatif olmayı sadece
müziğinizin nasıl tınladığından ziyade bir tavır, duruş ve hayata karşı
belirgin bir algılama düzeyi olarak yorumluyorum. Oyunu oyunun kuralları sana
buyurduğu şekliyle değil de, kendi kurallarına göre oynayabilmek, ödün
vermemek, doğru bildiğinin arkasından cengaverce yola çıkmak, yapmacık olmamak
ve bunun için riskleri ve kayıpları göze almak. İşte bu macereacı yolculukta
samimiyet, inanç uzun vadede illaki biryerlerde yankı bulur. Ama sırf bir akis
duymak için kendi yolundan sapıp dağlara bağırmak çok da alkışlanacak bir hareket
değildir diye düşünüyorum, ses bulsa da ( yazısına nerede son vereceğini bilen blogger modeli ).13 Şubat 2012 Pazartesi
Matthew Shipp.WilliamParker.Beans.HPrizm - Knives From Heaven - Thirst Ear
Bu yazı Cazkolik sitesindeki Aksi İstikamet köşesi için hazırlanmıştır www.cazkolik.com/OkanAydin
Bu köşede incelemeye alıp, tabir-i caizse ameliyat masasına yatırdığımız çalışmalarda içine bir şekilde caz nosyonu da bulaşmış ve ziyadesiyle elektronik seslerle örülmüş albüm incelemelerine ağırlık vermeye çalıştık bugüne değin. Öte yandan zaman zaman özgür cazın doğaçlamalarının ön planda olduğu albümlere bakarken, zaman zaman da rock müziğin isyankar halinin başrole soyunduğu albümleri mercek altına almaya gayret ettik. Bu defaki yazımızda ise elektronik müziğin geniş coğrafyasının farklı bir kulvarıyla, cazın başat enstrümanalrından iki olan piyano ve kontrbasın kesiştiği bir çalışmaya büyüteç tutuyoruz. Bu yazımız için ajandamıza takılan albüm yine bir ortak çalışma. Ayrıca uzunca zamandır detaylı bir inceleme için sırasını bekleyen bu çalışmanın 2011’in ortalarında yayınlanmış olduğunu da belirtelim. 2000’lerin başından bu yana “abstract hip hop” olarak tanımlanabilecek tarzlarıyla hip hop’a deneysel, alternatif ve çizgidışı bir boyut kazandıran Antipop Consortium ekibinin iki azılı üyesi HPrizm (aka Priest) ve Beans ile, piyanist Matthew Shipp ve kontrbas üstadı William Parker arasındaki bu işbirliğinin sonuçlarına gelin hep beraber gözatalım.
Projenin diğer kanadında ise özellikle 2002 yılında elektronik müziğin önemli kalelerinden biri sayabileceğimiz Warp Records etiketiyle yayınladıkları Arrhythmia isimli çalışmalarıyla dikkat çeken alternatif hip hop grubu Antipop Consortium ekibinin iki vokali olan HPrizm (kendisi aynı zamanda albümdeki elektroniklerden de sorumlu kişi) ve Beans var. 2000’lerin ortasında birkaç yıllığına ayrılıp tekrar birleşen Antipop Consortium, elektronik müziğin IDM (Intelligent Dance Music) olarak adlandırılan kanadıyla dirsek teması bulunan, hip hop’a farklı bir yorum getiren ve özellikle deneysel tınılarıyla dikkat çeken bir oluşum.
Bu köşede incelemeye alıp, tabir-i caizse ameliyat masasına yatırdığımız çalışmalarda içine bir şekilde caz nosyonu da bulaşmış ve ziyadesiyle elektronik seslerle örülmüş albüm incelemelerine ağırlık vermeye çalıştık bugüne değin. Öte yandan zaman zaman özgür cazın doğaçlamalarının ön planda olduğu albümlere bakarken, zaman zaman da rock müziğin isyankar halinin başrole soyunduğu albümleri mercek altına almaya gayret ettik. Bu defaki yazımızda ise elektronik müziğin geniş coğrafyasının farklı bir kulvarıyla, cazın başat enstrümanalrından iki olan piyano ve kontrbasın kesiştiği bir çalışmaya büyüteç tutuyoruz. Bu yazımız için ajandamıza takılan albüm yine bir ortak çalışma. Ayrıca uzunca zamandır detaylı bir inceleme için sırasını bekleyen bu çalışmanın 2011’in ortalarında yayınlanmış olduğunu da belirtelim. 2000’lerin başından bu yana “abstract hip hop” olarak tanımlanabilecek tarzlarıyla hip hop’a deneysel, alternatif ve çizgidışı bir boyut kazandıran Antipop Consortium ekibinin iki azılı üyesi HPrizm (aka Priest) ve Beans ile, piyanist Matthew Shipp ve kontrbas üstadı William Parker arasındaki bu işbirliğinin sonuçlarına gelin hep beraber gözatalım.
Beş yaşında piyano dersleri almaya başlayan, 12 yaşında caza
yönelen ve 80’lerin ortasından bu yana New York caz sahnesinin önemli
figürlerinden biri olan Shipp onlarca albüme imza atmış üretken, vizyoner ve
yenilikçi biri. Cazın hatırı sayılır isimleriyle (Joe McPhee, Roscoe Mitchell,
Evan Parker, David S. Ware, Joe Morris gibi) olan birlikteliklerinin yanı sıra;
Spring Heel Jack, DJ Spooky, EI-P ve Antipop Consortium (aslında bu ekiple ilk
birlikteliği 2003 yılında yayınlanan Antipop
vs. Matthew Shipp isimli albüm olarak anılabilir) gibi müzisyenlerle de
üretimler yapmış Shipp. Projede kontrbas çalan William Parker ise yine New York caz sahnesinin özellikle deneysel
işlerde öne çıkan isimlerinden biri. Ayrıca Parker’ın Matthew Shipp ile
birlikte David S. Ware Quintet’in ve ayrıca 80’lerin başında kurulan free jazz
grubu Other Dimensions In Music’in bir üyesi olduğunu da belirtmeden
geçmeyelim.
Projenin diğer kanadında ise özellikle 2002 yılında elektronik müziğin önemli kalelerinden biri sayabileceğimiz Warp Records etiketiyle yayınladıkları Arrhythmia isimli çalışmalarıyla dikkat çeken alternatif hip hop grubu Antipop Consortium ekibinin iki vokali olan HPrizm (kendisi aynı zamanda albümdeki elektroniklerden de sorumlu kişi) ve Beans var. 2000’lerin ortasında birkaç yıllığına ayrılıp tekrar birleşen Antipop Consortium, elektronik müziğin IDM (Intelligent Dance Music) olarak adlandırılan kanadıyla dirsek teması bulunan, hip hop’a farklı bir yorum getiren ve özellikle deneysel tınılarıyla dikkat çeken bir oluşum.
Özetle bir yanda caz sahnesinin iki kalburüstü ismi, diğer
yanda ise her daim farklı bir kulvarda ilerleyen bir ekibin ana çekirdeği
sayılabilecek isimler olunca da elimizdeki albüm tam Aksi İstikamet’lik demekte
bir beis görmüyoruz açıkçası.
Albüm tamamına yakını ortalama iki dakika uzunluğunda tam 20
parçadan meydana geliyor. Buradan da tahmin edilebileceği üzere klasik şarkı
formundan biraz daha uzak; belirli bir tema, tempo ve melodi etrafında
şekillenen kısa parçalar oluşturuyor albümün omurgasını. Baz parçalar birbirini
bütünlerken, bazıları da iki farklı mod arasındaki geçişi sağlayan birer pasaj
görevi üstleniyor. Albümün genel aurasını ise hip hop ve cazın yan yana durduğu
bir çalışmadan ziyade, “hip hop caz” olarak adlandırmak olası.
Açılışı yapan Terra
Cotta’da Shipp’in giriş mahiyetindeki yankılı piyano tuşelerine HPrizm’in
elektronikleri eşilik ediyor. Adeta gösteri için perdenin kaldırıldığı
hissiyatını veren bu yumuşak girişin ardından gelen Half Amazed A/B albümün genel havasını en iyi özetleyen
çalışmalardan biri. HPrizm ve Beans’in sırayla mikrofona geldikleri parçada
kullanılan looplar ve elektronikler etrafında şekillenen akıcı bir melodi
hakim. Arada hafiften kendini duyuran Parker ise yine albümün genelinde olduğu
gibi parçanın destekleyici unsurlarından biri.
Rainbow Streets Aglow
özellikle Shipp’in piyanosuna yedirilmiş looplar ve keskin bir synth etrafında
kümelenen ve vokal kullanılmayan parçalardan biri. Albümdeki etkileyici ve
akılda kalıcı parçalardan biri ise kesinlikle This Is For My Brother The Wind. Özellikle vokal kullanımı, buna
eşlik eden hip hop ritmleri ve rüzgar sesi gerçekten nefes kesici. Tıpkı
ardından gelen ve bir anlamda bu parçanın tamamlayıcısı olan Going To Another Place’te olduğu gibi.
Deforme edilmiş sesler ve hışırtılar arasında kendi yolunu bulmaya çalışan bir
piyano buluyoruz bu parçada. Akıcı, sakin, kendinden emin ve sonuca ulaşacağı
hissini veren kararlı ve suskun bir direnişin yansıması adeta.
Deadpan Stare
başrolleri Shipp ve Parker’ın üstlendiği sade parçalardan biri. İkili arasında
minik bir atışma olarak da dinleyebileceğiniz bu birkaç dakika albümün
ortalarında elektroniklere ve vokale bir es vererek dingin ve duru haliyle
nefeslenmemizi de sağlıyor açıkçası. Rockers
Hi Fi albümün en renkli ama kısa parçalarından biri olarak sırasını
savarken, Non Sexorexia Shipp’in
piyanosuyla renk kattığı, agresif sayılabilecek vokalleri ve minimal loop
kullanımıyla kurgusu görece sadece parçalardan biri olarak tınlıyor kulaklarımızda.
In This And All Worlds’de ise konuk
bir vokal var. Nedelka Prescod’un
enfes ve gizemli vokaline aksak bir ritm, kıpraşan elektronikler, kabarcık benzeri
sesler ve yankılanan vuruşlar eşlik ediyor. Özellikle vokalin kattığı renk ile
bu parça da albümün akılda kalanlarından biri olmayı başarıyor.
Kalan kısımda da albümün genelinde olduğu üzere Antipop
Consortium temsilcilerinin rap vokalleri, hip hop ritmlerine yedirilen nitelikli
elektronik oynamalar ve bunların arasında birleştirici bir vazife gören Shipp
ve Parker’ın kısa pasaj ve melodileri ile şekillenen genel yapı adım adım devam
ediyor. Albümün etkileyici yanlarından bir tekrarlanan dinlemelerde ve ara pasajlarda
dikkatinizi çekebilecek bol sayıda minik güzellik barındırması. Bu bazen bir
loop, bazen bir piyano melodisi bazen de kuvvetli bir vokal olabiliyor. Albüm
ana omurgayı oluşturan unsurların tek başlarına fazlaca ön plana çıkmadan
birbirlerini destekleyen yapılarıyla verimli bir işbirliğinin yansıması olarak
vücut buluyor. Ne içine hip hop katılmış caz ağırlıklı bir müzik, ne de içine
caz katılmış hip hop ağırlıklı bir müzik; tam bir bileşke olarak “hip hop caz”.
Son bir not olarak da albümü bu köşede sıklıkla adını andığımız Thirsty Ear etiketinden yayınlandığını
da not edelim.
Etiketler:
antipop consortium,
beanshprizm,
matthew shipp,
thirs,
Thirsty Ear,
williamparker
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)