27 Şubat 2012 Pazartesi

Çeşitli Sanatçılar. Back Yard. Morr Music (minima)

Elimizdeki çalışma aslen Reykjavik’teki bağımsız müzik sahnesine odaklanan bir belgeselin müzikal dökümantasyonunu içeriyor. Bütün hadise başarılı bir konser organizasyonu sonrası FM Belfast ekibinden tanıdığımız Arni Runar’ın evinin arka bahçesinde yakın arkadaşlarını ve çevredeki grupları davet edeceği bir parti yapmaya karar vermesiyle başlıyor. Yanına da projeyi kayda alması için yönetmen Arni Sveinsson’u alıyor. Tüm güne yayılan ve herkesin kendi meşrebince takıldığı bu minik partide FM Belfast dışında Sin Fang, Mum, Borko, Reykjavik!, Retro Stefson gibi isimler çalıyor, konuşuyor. Film bir yandan bahsi geçen grupların bu minik arka bahçedeki performanslarını kayda alırken, bir yandan da ekiplerin oluşum süreçleri, müzikal çizgileri ve dolayısıyla Reykjavik bağımsız sahnesi hakkında da ipuçlarını gün ışığına çıkarıyor. Doğallığın başrolde olduğu bu gösteride farklı müzikal kimlikler harmanlansa da, ağırlıklı olarak Morr Music etiketinden özellikle son zamanlarda çıkan folk ve alternatif rock tarzı parçaların ön planda olduğunu belirtmek mümkün. Öte yandan Mum, FM Belfast gibi ekipleri 15 metrekarelik bir bahçede yoldan geçip gidenlere müzik çalarken seyretmek de keyifli.

Jacazsek. Glimmer. Ghostly International (minima)

Polonyalı müzisyen Michal Jacaszek kabaca son 10 yıldır ambient vurgularla bezenmiş modern kompozisyonlarıyla klasik müziğin çağdaş yansımalarına ışık tutan bir isim. Ağırlıklı olarak dingin ve melankolik bir atmosferin hakim olduğu bu son çalışma özellikle elektronik katmanlarla olan iç içeliğiyle övgüyü hakeder nitelikte. Akustik enstrümanların da minik rollerde üstlendiği bu düzenlemelerde Miasmah ve Type gibi modern kompozisyonlara kataloglarında yerveren etiketlerden yayınlanan çalışmaları hatırlamak mümkün. Tüm sanatsal aktivitelerinin materyal gerçeklerin ardında saklanmış gizli gerçekler olduğuna dair sezigisiyle alakalı olduğunu belirten Jacaszek müzisyen olarak da Tim Hecker’dan etkilendiğini not düşmüş. Glimmer albümü boyunca da sakin bir güzergahta bu saklı gerçeklere göz kırpan Jacaszek aynı zamanda insanın farklı ruh hallerinden de beslendiğini belirtiyor. Duygular, davranışlar, farklı modlar ve bunların ardındaki kristalize gerçekler. Kış aylarının hüzünlü ve izole ortamlarına uyar nitelikte bir çalışma Glimmer.

16 Şubat 2012 Perşembe

Avea Blogger Takımı...Keep Talking...Vol 5 “Müzikte çetrefilli yol: Ana akıma alternatif olmak"

Sevgililer Gününü tez zamanda hasarsız bir şekilde paketledikten sonra takip eden çarşamba günkü ajanda belli olmuştu. 5. ayağı gerçekleştirilecek olan Avea Blogger Takımı toplantısına katılıp, ardından da efsane grup Buzzcocks’ın ilk ( ve muhtemelen de son ) İstanbul konseri için Babylon yolları taştan, punk rock sen çıkardın beni baştan şeklinde geceye devam edecektik.
Avea’nın bir grup blog yazarını her ay sektörün farklı temsilcileriyle biraraya getirdiği sohbet toplantılarının bu defaki konuşmacı sayısı neredeyse biz blog yazarlarına denkti. Hafif bir silkelenme sonrası katılımcı ekiplerden Helicopria’nın “sınır ötesi” üyelerini toplantı odasının uzak köşelerine doğru yönlendirince üstünlüğü tekrar ele geçirmiş olduk ( agresif blogger modeli ). Bu defa ajandadaki konu başlığı “Müzikte çetrefilli yol: Ana akıma alternatif olmak" olarak belirtilmiş ve bu minvalde dört gruptan toplam altı kişilik bir konuşmacı kadrosu sahaya sürülmüştü. Esame listesi şu şekildeydi;
Dilara Sakpinar (123)
www.123theband.com


Miray Kurtuluş (Nada)
Selen Hünerli
www.myspace.com/nadaist


Sırma Munyar (Helicopria)
www.helicopria.com

Serkan Modalı (Planeur)
Onur Ataman
www.rockbandplaneur.com


Her zamanki gibi kırmızı şarabı sohbet toplantısının ana temsili figürü olan çaya tercih ederekten konuşmacıların tanıtım faslına giriştik. Helicopria’yı temsilen Sırma Munyar grubun farklı ülkelerden gelen müzisyenlerden oluşan karma yapısından bahsederek, eklektik bir yorum getirmeye çalıştıkları ve Progressive Rock çizgisindeki müziklerini dinleyiciler için “dost hale getirmek” gibi bir amaç güttüklerini belirtti; elbette ana kimliklerinden uzaklaşmadan...

Selen Hünerli ve Miray Kurtuluş’tan müteşekkil Nada kısa bir tanıtımla hem Nada olarak çıkardıkları “Oda” isimli ilk albümlerinden, hem Miray Kurtuluş’un Portecho’dan tanıdığımız Tan Tunçağ ile ortak projesi Mira’dan, hem de Selen Hünerli’nin Portecho’nun diğer yarısı Deniz Cuylan ve Hakan Vreskala ile yaptıkları Norrda projesinden bahsettiler. Bu arada Selen Hünerli’yi bundan sadece birkaç gün önce Babylon’da sahne alan Emika sonrası, Fecr-i Ati’den Nk6 ile birlikte oluşturdukları Re-Spectralize projesiyle de yerli sularımız için oldukça tatminkar ve gelecek vadeden dubstep eksenli performansta dinleme şansımız olmuştu. Biraz daha detay isteyenler buraya buyursunlar : http://www.facebook.com/#!/events/232656350145919/ ).
Aslında yine üyelerinin orjini nedeniyle karma bir grup olan Planeur ekibi de Avrupa Müzik etiketi ve Avea Müzik sponsorluğunda çıkan albümlerinden, grup adının ve Altın Örümcek’te ödül alan site tasarımında havalarda süzülen planörün aslında müziklerindeki “özgürlük arayışı” temasını temsil ettiklerinden bahsederek kendilerini tanıttılar. Son olarak da dört kişilik ekibini temsilen 123 grubunun sesi Dilara Sakpınar blog yazarlarına merhaba dedi.

İlk gündem maddesi konuşmacıların kendilerini ve kendi müziklerini ne kadar “alternatif” buldukları üzerine olsa da, Zülal Kalkandelen’in olumlu katkısıyla soruya bir de “alternatif nedir ?” yan başlığı eklendi. İlk tur cevaplardan anlaşıldığı üzere her kavramda olduğu gibi “alternatif nedir ?” sorusunun cevabında da farklı yorumlar ve algılamalar vardı. Örneğin Sırma Munyar üretilen müziğin sınıflandırılması ekseninden yola çıktığı yorumunda, rahatlıkla tek bir kalıba sokamayacağımız çalışmalara alternatif denebileceğini belirtti. Bunu bir anlamda ana akım dışında güzergahlarda dolaşmak, oralarda kendine ait bir tarz ve duruş yakalamak çabası olarak da okumak mümkün. Öte yandan Planeur ekibi bu duruş vurgusunun altını çizerek, ana akımın dayatmalarına ya da yönlendirmelerine kapılmadan kendi içinden gelen müziği yapabilmenin alternatif bir tavır olduğunu belirttiler.
Nada ekibi ise “popülerlik” kavramından yola çıkarak, popüler olmanın “alternatif” olmaya mani bir durum olmadığına, örneğin Nirvana gibi çok popüler ama alternatif isimler olduğuna dikkat çektiler. Buna mukabil kendilerini pek alternatif görmediklerini de eklediler. Katıldığım bir görüş olarak da Türkiye’de satmayan ve underground olarak nitelenen işlerin hep alternatif etiketi yediğini de eklediler ( gerçi toplantının sonlarında genel anılışın dışında örneğin Emre Aydın’ın alternatif olmadığı konusunda karar birliğine varıldı ). Bu noktada Sırma Munyar idol olarak aldığı Björk’un çok popüler olmasına rağmen her albümünde farklı tarzlarda üretimler yaptığını, sürekli kendini yenilediğini belirterek kabaca şöyle bir formüle ulaştı : Bir şekilde popüler olup fazla dinleyiciye ulaşabiliyorsan, bu müzisyene daha fazla “para” getiriyor ve daha fazla para da her daim “kendi istediğini yapabilme” şansını artırıyor.

Toplantının bundan sonraki kısmında kanımca hafiften ajanda dışına kayaraktan katılımcı müzisyen ve grupların sosyal mecraları nasıl ve ne kadar etkin kullandıkları konusu tartışıldı. 123 ve Planeur ekipleri varız ama çok da efektif değiliz derken, Helicopria’yı temsilen Sırma Munyar altını kuvvetle çizerek çok aktif olmaya çalıştıklarını belirtti. Müzisyen Aylın Aslım, Avea reklamlarından tanıdığımız Erdem Yener ve sosyal medya uzmanı Bora Yeter’in katıldığı ikinci toplantı da aslında bu çerçevede uzunca tartışılmıştı. Buradaki konuşmalardan da aslında paralel sonuçlar çıktı; evet sosyal mecralarda olmak gerekli, evet sahici olmak lazım, evet arada bir müzikle ilgili olmayan özel şeyler de paylaşılabilir vb. Bu kısımda sadece Nada ekibinin sosyal mecralara biraz daha uzak durduğunu ya da kendi ifadeleriyle paylaşım olayına pek de yakın olmadıklarını belirtmeleri dikkate değerdi.
Akabinde benden gelen bir soru ekseninde görüşler alındı. Soru özetle şuydu : Alternatif sesler için sürecin her adımı ekstra sancılı; albümün üretimi ve yapımı, mekanlarda performans sergilenmesi, basının sizin müziğiniz hakkında yazması, radyolarda çalınması, TV’lerde kliplerinizin oynatılması ve nihayetinde son kullanıcı statüsündeki dinleyicinin göstereceği ilgi, albümü satın alması vesaire. Soru bu problemli sürecin en çok aksayan ayağının ne olduğuna ışık tutma gayretindeydi. Açıkçası kafamdaki cevabı çok da net alabilmiş değilim. Burada aynı akşama denk gelen Buzzcocks konseri için o esnada mekandan ayrılmam gerekiyor oluşum da bir etken elbette ( özeleştiri yapabilen blogger modeli ).  

Cevaben Planeur ekibi işin biraz maddiyat tarafından dem vurarak, kabaca eğer para var ise bu engellerin birçoğunu aşmak daha mümkün ve kolay dedi. 123’ten Dilara Sakpınar paranın yanısıra bağlantıların ve iyi bir network yönetiminin bazı zorlukları hiç ummadığınız şekilde aşmanızı sağlayabileceğinden bahsetti. Sırma Munyar ise kendisi de son üç yıldır Amerika’da okuyan biri olarak, ABD’deki okuma – çalışma ( yani gelir yaratma hali anlamında ) durumuyla Türkiye’dekinin farklı olduğunu belirtti.
Genel anlamıyla benim bu soru ile deşmek istediğim özellikle internet ve sosyal mecralar sonrası “alternatif” isimler için sürecin ilk adımlarındaki engellerin eğer sağlam bir kurguyla hareket edilirse geçmişe kıyasla çok daha rahat aşılabileceğine yada bu yolda daha bir ivmeyle yol alınabileceğine inanmam. Yani bugün x y z nedenler ya da gelişmelerden dolayı çok düşük bütçelerle elinde "albümü olan" bir grup statüsüne erişmek mümkün. Aynı parametrelerden hareketle hiçbir TV kanalına veya basından şuradan buradan tanıdık birilerine vesaire ihtiyaç duymadan kendi klibinizi çekebilir, sosyal mecralardan birçok “dinleyici”ye, “izleyici”ye ve “takipçi”ye ulaşabilirsiniz. Elbette ki “para” her daim akışkanlığı artırıcı bir unsurdur, kolaylaştırıcıdır amma ve lakin “düşük” rakamlarla da bazı adımlar atılabilir. Yazının başındaki “alternatif nedir?” sorusuna benim şahsi cevabım da buralardan besleniyor. Her ne kadar “alternatif pop” tarzını hala anlayamasam da ( hani şu Tuttu Fırlattı parçasının sahibesi Gökçe’nin kendi müziğine ilişkin yaptığı tanımlama ) genel anlamıyla popüler olmanın alternatif olmaya bir engel olmadığı ( siz popüler olalım diye kendinizi biçip kırpmadığınız sürece - inancındayım. Alternatif olmayı sadece müziğinizin nasıl tınladığından ziyade bir tavır, duruş ve hayata karşı belirgin bir algılama düzeyi olarak yorumluyorum. Oyunu oyunun kuralları sana buyurduğu şekliyle değil de, kendi kurallarına göre oynayabilmek, ödün vermemek, doğru bildiğinin arkasından cengaverce yola çıkmak, yapmacık olmamak ve bunun için riskleri ve kayıpları göze almak. İşte bu macereacı yolculukta samimiyet, inanç uzun vadede illaki biryerlerde yankı bulur. Ama sırf bir akis duymak için kendi yolundan sapıp dağlara bağırmak çok da alkışlanacak bir hareket değildir diye düşünüyorum, ses bulsa da ( yazısına nerede son vereceğini bilen blogger modeli ).






13 Şubat 2012 Pazartesi

Matthew Shipp.WilliamParker.Beans.HPrizm - Knives From Heaven - Thirst Ear

Bu yazı Cazkolik sitesindeki Aksi İstikamet köşesi için hazırlanmıştır www.cazkolik.com/OkanAydin

Bu köşede incelemeye alıp, tabir-i caizse ameliyat masasına yatırdığımız çalışmalarda içine bir şekilde caz nosyonu da bulaşmış ve ziyadesiyle elektronik seslerle örülmüş albüm incelemelerine ağırlık vermeye çalıştık bugüne değin. Öte yandan zaman zaman özgür cazın doğaçlamalarının ön planda olduğu albümlere bakarken, zaman zaman da rock müziğin isyankar halinin başrole soyunduğu albümleri mercek altına almaya gayret ettik. Bu defaki yazımızda ise elektronik müziğin geniş coğrafyasının farklı bir kulvarıyla, cazın başat enstrümanalrından iki olan piyano ve kontrbasın kesiştiği bir çalışmaya büyüteç tutuyoruz. Bu yazımız için ajandamıza takılan albüm yine bir ortak çalışma. Ayrıca uzunca zamandır detaylı bir inceleme için sırasını bekleyen bu çalışmanın 2011’in ortalarında yayınlanmış olduğunu da belirtelim. 2000’lerin başından bu yana “abstract hip hop” olarak tanımlanabilecek tarzlarıyla hip hop’a deneysel, alternatif ve çizgidışı bir boyut kazandıran Antipop Consortium ekibinin iki azılı üyesi HPrizm (aka Priest) ve Beans ile, piyanist Matthew Shipp ve kontrbas üstadı William Parker arasındaki bu işbirliğinin sonuçlarına gelin hep beraber gözatalım.

Beş yaşında piyano dersleri almaya başlayan, 12 yaşında caza yönelen ve 80’lerin ortasından bu yana New York caz sahnesinin önemli figürlerinden biri olan Shipp onlarca albüme imza atmış üretken, vizyoner ve yenilikçi biri. Cazın hatırı sayılır isimleriyle (Joe McPhee, Roscoe Mitchell, Evan Parker, David S. Ware, Joe Morris gibi) olan birlikteliklerinin yanı sıra; Spring Heel Jack, DJ Spooky, EI-P ve Antipop Consortium (aslında bu ekiple ilk birlikteliği 2003 yılında yayınlanan Antipop vs. Matthew Shipp isimli albüm olarak anılabilir) gibi müzisyenlerle de üretimler yapmış Shipp. Projede kontrbas çalan William Parker ise yine New York caz sahnesinin özellikle deneysel işlerde öne çıkan isimlerinden biri. Ayrıca Parker’ın Matthew Shipp ile birlikte David S. Ware Quintet’in ve ayrıca 80’lerin başında kurulan free jazz grubu Other Dimensions In Music’in bir üyesi olduğunu da belirtmeden geçmeyelim.

Projenin diğer kanadında ise özellikle 2002 yılında elektronik müziğin önemli kalelerinden biri sayabileceğimiz Warp Records etiketiyle yayınladıkları Arrhythmia isimli çalışmalarıyla dikkat çeken alternatif hip hop grubu Antipop Consortium ekibinin iki vokali olan HPrizm (kendisi aynı zamanda albümdeki elektroniklerden de sorumlu kişi) ve Beans var. 2000’lerin ortasında birkaç yıllığına ayrılıp tekrar birleşen Antipop Consortium, elektronik müziğin IDM (Intelligent Dance Music) olarak adlandırılan kanadıyla dirsek teması bulunan, hip hop’a farklı bir yorum getiren ve özellikle deneysel tınılarıyla dikkat çeken bir oluşum.

Özetle bir yanda caz sahnesinin iki kalburüstü ismi, diğer yanda ise her daim farklı bir kulvarda ilerleyen bir ekibin ana çekirdeği sayılabilecek isimler olunca da elimizdeki albüm tam Aksi İstikamet’lik demekte bir beis görmüyoruz açıkçası.
Albüm tamamına yakını ortalama iki dakika uzunluğunda tam 20 parçadan meydana geliyor. Buradan da tahmin edilebileceği üzere klasik şarkı formundan biraz daha uzak; belirli bir tema, tempo ve melodi etrafında şekillenen kısa parçalar oluşturuyor albümün omurgasını. Baz parçalar birbirini bütünlerken, bazıları da iki farklı mod arasındaki geçişi sağlayan birer pasaj görevi üstleniyor. Albümün genel aurasını ise hip hop ve cazın yan yana durduğu bir çalışmadan ziyade, “hip hop caz” olarak adlandırmak olası.

Açılışı yapan Terra Cotta’da Shipp’in giriş mahiyetindeki yankılı piyano tuşelerine HPrizm’in elektronikleri eşilik ediyor. Adeta gösteri için perdenin kaldırıldığı hissiyatını veren bu yumuşak girişin ardından gelen Half Amazed A/B albümün genel havasını en iyi özetleyen çalışmalardan biri. HPrizm ve Beans’in sırayla mikrofona geldikleri parçada kullanılan looplar ve elektronikler etrafında şekillenen akıcı bir melodi hakim. Arada hafiften kendini duyuran Parker ise yine albümün genelinde olduğu gibi parçanın destekleyici unsurlarından biri.
Rainbow Streets Aglow özellikle Shipp’in piyanosuna yedirilmiş looplar ve keskin bir synth etrafında kümelenen ve vokal kullanılmayan parçalardan biri. Albümdeki etkileyici ve akılda kalıcı parçalardan biri ise kesinlikle This Is For My Brother The Wind. Özellikle vokal kullanımı, buna eşlik eden hip hop ritmleri ve rüzgar sesi gerçekten nefes kesici. Tıpkı ardından gelen ve bir anlamda bu parçanın tamamlayıcısı olan Going To Another Place’te olduğu gibi. Deforme edilmiş sesler ve hışırtılar arasında kendi yolunu bulmaya çalışan bir piyano buluyoruz bu parçada. Akıcı, sakin, kendinden emin ve sonuca ulaşacağı hissini veren kararlı ve suskun bir direnişin yansıması adeta.
Deadpan Stare başrolleri Shipp ve Parker’ın üstlendiği sade parçalardan biri. İkili arasında minik bir atışma olarak da dinleyebileceğiniz bu birkaç dakika albümün ortalarında elektroniklere ve vokale bir es vererek dingin ve duru haliyle nefeslenmemizi de sağlıyor açıkçası. Rockers Hi Fi albümün en renkli ama kısa parçalarından biri olarak sırasını savarken, Non Sexorexia Shipp’in piyanosuyla renk kattığı, agresif sayılabilecek vokalleri ve minimal loop kullanımıyla kurgusu görece sadece parçalardan biri olarak tınlıyor kulaklarımızda. In This And All Worlds’de ise konuk bir vokal var. Nedelka Prescod’un enfes ve gizemli vokaline aksak bir ritm, kıpraşan elektronikler, kabarcık benzeri sesler ve yankılanan vuruşlar eşlik ediyor. Özellikle vokalin kattığı renk ile bu parça da albümün akılda kalanlarından biri olmayı başarıyor. 

Kalan kısımda da albümün genelinde olduğu üzere Antipop Consortium temsilcilerinin rap vokalleri, hip hop ritmlerine yedirilen nitelikli elektronik oynamalar ve bunların arasında birleştirici bir vazife gören Shipp ve Parker’ın kısa pasaj ve melodileri ile şekillenen genel yapı adım adım devam ediyor. Albümün etkileyici yanlarından bir tekrarlanan dinlemelerde ve ara pasajlarda dikkatinizi çekebilecek bol sayıda minik güzellik barındırması. Bu bazen bir loop, bazen bir piyano melodisi bazen de kuvvetli bir vokal olabiliyor. Albüm ana omurgayı oluşturan unsurların tek başlarına fazlaca ön plana çıkmadan birbirlerini destekleyen yapılarıyla verimli bir işbirliğinin yansıması olarak vücut buluyor. Ne içine hip hop katılmış caz ağırlıklı bir müzik, ne de içine caz katılmış hip hop ağırlıklı bir müzik; tam bir bileşke olarak “hip hop caz”. Son bir not olarak da albümü bu köşede sıklıkla adını andığımız Thirsty Ear etiketinden yayınlandığını da not edelim.