Kimdir Autistici ? David Newman isimli bir arkadaş. Bir de kendi etiketi var, Audiobulb adını taşıyan. Müzisyen portföyünde çok tanıdık isimler olmasa da özetle keşfe açık elektronik müziklere odaklanan; tarz olarak da glitch, micro-tonal, idm, minimal, experimental, ambient, techno sularında gezindiğini belirten bir etiket. Açıkçası bu yazı için merceğimizin ayarını biraz daha Autistici’nin kendi müziği üzerine yapmak istediğimizden, bunları şimdilik ileriki zamanların yedek dinlemeleri listesine alıp çalışmamıza hassasiyetle devam edelim.
İlk uzun soluklu albüm çalışması olan “Volume Objects” dramatik bir kurgunun çeperlerinde dolanan, değişken yapıların ön planda olduğu, ambient ve akustik katmanların birbirine özenle yedirildiği işitsel formasyonuyla yeretmişti zihinlerimizde. Dingin ve alçakgönüllü bir başlangıç noktası olan bu albüm, asıl etkisini sonrasına dair beklentilerimizin şekillenmesi üzerinde yapmıştı. Nihayetine erdiğimiz bu beklenti adımlarının ilki olarak önümüze koyduğumuz “Complex Tone Test” neresinden bakarsanız bakın özenle dinlenmesini salık verebileceğimiz incelikte, dantel işçiliği kıvamında ustalık gerektiren bir mahiyette ve elektronik müzikte bu duygu tetiklemesi yapan işler nasıl oluyor da oluyor diye merak edenlere de buyurun buradan yakın denebilecek kıvamda bir çalışma.

Autistici’nin müziğinin kimyasal bileşimindeki çözünürlük seviyesi düşük formül bizlere etkileyici bir bütünlük sunuyor. Öte yandan aynı eşsiz formül geçirgenlik göstergesi yüksek elementlerden oluşan bir yapıyı da beraberinde getirecek denli kuvvetli. Adeta dipsiz bir ses labirentinin içinde kaybolurken, algımızın açtığı kapılarda anlık kararlarımızla çizdiğimiz yol, bir anlamda sanatçının bize oynamak için bahşettiği labirentin içindeki seçenekler bileşkesi olarak gün yüzüne çıkıyor. Kenara köşeye bırakılmış minik cezbedici ses öbekleri bizi her an başka bir yöne çekme albenisine sahip. Güçlü bir sonsuzluk vurgusuyla şekillenen bu yolculuk esnasında ruhumuzun derinliklerindeki hislerin kılavuzluğunda kendimizi bazen çiseleyen bir yağmur damlasının yollardaki gölgesine, bazen umarsız toz bulutlarının arasından belli belirsiz yakalayıp avucumuzdan kaçıveren ışık hüzmelerine ve bazen de sessiz sakin çekilmiş olduğumuz bir köşede sayıkladığımız anıların mayhoş sıcaklığına bırakabiliriz. Somuta indirgeyip sıradan mı gidelim ? O da olur zamanla der blogger…
“Key For A Lockable Cabinet” pastoral esintili ve tüm parçaya yayılan bir melodi eşliğinde doğal seslerin arka plandaki minik elektronik seslerle örtüştüğü sade bir açılış niteliğinde. Giriş parçasında bu iki farklı katman arasında basitçe eşit bölünmüş görünen yapısal ağırlığın ilerleyen bölümlerde değişkenlik kazandığını göreceğiz. “Meticule” vızıldayan, saati anımsatan tik-taklarla beslenen ve ana kurgunun bu elektronik ses parçacıkları arasında şekillendiği daha güçlü bir yapıya sahip. Parçanın ortalarından itibaren kendini hissettiren tok bas vuruşları ve aynı anda dikkatinizi celbeden ses tetiklemeleri arasında melodik bir ana omurgayı yakalıyor olmak oldukça keyifli. Bu parça, ilk kısımda özetlemeye çalıştığımız kurgusal bütünlükte anlamlı bir katma değer üreten tüm detayların ana eksene nasıl başarıyla ve dikkatlice eklemlendiğinin ispatı niteliğinde. Bu görevi devralan bir sonraki parça “Resonating Wire” daha kristalize, metalik ve vurgulu bir yapıya sahip. Görece dingin ve düşük tempoda seyreden bu medidatif parçanın sınırlarında yine akustik enstrümantasyonlar ve yaylılar hakim.
“Closing” diğer parçalara nazaran daha gergin ve ağır bir kurguya sahip. Gizemli ve esrarengiz bir polisiyenin son sekanslarına denk düşebilecek bir hassasiyet içerisinde devamlı kıpırdayan elektronik cızırtılar, her an yer değiştiren ve bir türlü kadraja girmeyen kötücül film kahramanlarına eşlik ediyor adeta. “La Spaziale S1 Vivaldi” albümün en haşin ve girift girişiyle karşılıyor bizi. Yüksek skaladan zonklayan çan seslerinin arasına sıkıştırılmış, istasyona yanaşan bir trenin fren seslerini anımsatan metalik fıslamalar ve titreşimler albümde o ana kadar hakim olan sade atmosferi daha karanlık ve üst bir seviyeye taşımayı rahatlıkla beceriyor. Ardından gelen “Refractory” vınlayan ses dalgaları arasında minik oynamaların olduğu Steinbrüchel yada Ryoji İkeda’yı anımsatan bir çerçeveye sahip. “Disintegrated Interest” ziyadesiyle yaylılar eşliğinde akustik kurgunun ön plana çıktığı farklı bir parça. Kapanışa doğru geldğimizde favorilerimizden olan “Annualized Light 2.2” gerçekten tekrar tekrar dinlemeyi hakeden bir içerik zenginliği sunuyor bizlere. Bir avuç misketi yayvan bir düzeye yavaşça bıraktığımızda her biri birbirine benzeyen ama yine de her biri farklı yollarda hareket eden bir düzenek görürüz. Bu parçada da Autistici adeta avucunda biriktirdiği bir tutam sesi yavaşça boşluğa salıyor ve hepsini kendince serbest kılıyor. Albümün gerçekten en dikkate değer, en nitelikli ve derinlikli parçası bu. Kapanış “Meadow Bed” ile yapılıyor. Bir bahar sabahının kuş sesleri ile örülen başlangıcın ardından sakince yapılandırılan drone vari seslerin arasına serpiştirilen ve Pole’u zihinlerimize getiren alt skaladan minik yanma, çatlama, çatırdama sesleri sessiz sakin bir perdeyi, alkışlarımızı sunmak üzere albümün üzerine kapatıyor. Bu arada pazar akşamı pervasızca matkap çalıştıran alt komşum bu satırlara konuk olduğunu bilse ne yapardı diye merak eder durur bu blogger, o da öyle biline.
