8 Aralık 2011 Perşembe

Greg Ward's Phonic Juggernaut. Thirsty Ear (maxima)

Bu yazı cazkolik web sitesi için hazırlanmıştır.

Her ne kadar kenarda köşede gizli bir sandık içinde sakladığım bir sır olmasa da, yine de bu satırlar vasıtasıyla bir de yazılı olarak itiraf etmem gerekir ki, müzik dinlemeye ayırabildiğim zamanın ancak sınırlı bir kısmını caz eksenli dinlemeler oluşturuyor. Ancak daha önce de altını çizdiğim bir nokta var ki tekrarda beis görmüyorum; o da bu köşe için farklı bir dinleme ve araştırma pratiğine girdiğim gerçeği. Bu samimi ifadeden kasıt; özellikle bu köşeye uygun düşebilecek albümler bulmak, onları minik bir filtreden geçirmek ve sonrasında kişisel kantarımızda sınıfı geçer notu alanları burada sizlere aktarmaya gayret etmek olarak özetlenebilir.

Bu minik hatırlatmaca sonrasında gelelim yeni yazımızda ışık tutmaya çalışacağımız albüme: Greg Ward – Phonic Juggernaut. Daha önceden de başkaca bir albümünü detaylıca incelediğimiz bir etiket olan Thirsty Ear’dan (http://tinyurl.com/cvulrvo) yayımlanan bu kayıt en özetinde “oldukça iyi bir fusion” albümü. Cazın özellikle rock’la bol miktarda sarmaş dolaş olduğu çalışma, yer yer doğaçlamalarıyla ve yükselen enerjisiyle de dikkat çekiyor. İlk aşamada dört kişilik tam bir ekip çalışması planlanırken; piyanonun proje dışı kalmasıyla saksofon, davul ve bastan oluşan daha agresif ve yırtıcı bir trio projesi çıkmış ortaya.
New York kökenli olsa da daha sonradan Chicago’nun yolunu tutmuş ve henüz otuzlarına gelmiş genç sayılabilecek bir alto saksofoncu olan Greg Ward’a bu kayıtta eşlik eden isimlerse basta Joe Sanders ve davulda Damion Reid. Uzunca sayılabilecek yedi parçadan oluşan ve yaklaşık 60 dakikaya yayılan çalışmadaki tüm parçalar biri hariç (kapanış parçası olan Sectionate City) Ward’ın kendi kompozisyonları olma özelliğini taşıyor. İlk dinlemede ruhumuza ve bedenimize ekstra bir dinamizm yüklemesine kesin gözüyle bakabileceğimiz albümde saksofonun liderliğinde doğaçlama ile kompozisyonların elele gidişi kadar, zengin içeriğe ait tüm ipuçlarını kulaklar önüne serpen davulun çoksesliliği de oldukça dikkat çekiyor.

Açılışı yapan Above Ground saksofonun orta tempodaki salınımlarına misliyle yanıt veren bir davul introsuna sahip. Bir kaç dakika içinde ekip arasında denklik yakalnıyor ve saksofonun melodik tınılarına davulun ön planda olduğu bir arka plan inşa ediliyor. Elbetteki anlık parlamalar ve hafif yoldan çıkmalar sözkonusu; ama girişte de belirttiğimiz gibi albümün en dikkat çekici yanlarından biri her daim kıyıya bağlı bir güvenlik halatının olması; uzak diyarlara gitmeye yeltelenen oldu mu anında varlığını hissettiren bir sübab yada. Ward’ın akışkan ve uzun erimli sololarına her fırsatta bir ses düşüren davul ilk açılış parçasıyla birlikte başrole soyunmaya pek heveskar olduğunu gizlemiyor. Bas derseniz bizatihi bu iki ana enstrüman arasındaki köprü görevini layıkıyla yerine getiren bir bağlaç kıvamında. Parçanın ortalarına doğru nefeslenen ekip ikinci kısımda paralel bir kurguda devam ederek sonlandırıyorlar bu nefis ve etkileyici parçayı.

Leanin’ In sakin girişiyle önce depreşen enerjimizi sonraki adım için toplamamızı sağlıyor ve ardından saksofonun perdeyi hafiften yükseltmesiyle oldukça ritmik ve keyifli bir melodinin eşgüdümünde yol almaya devam ediyor. Davulun istirarlı ataklarına saksofon kesiksiz yanıtlar vermekle meşgulken, kulaklar yine aralarda basın kendi halindeki dokunuşlarını yakalayabiliyor. Bu parçada özellikle davulun çok ritimli vurgusu öne çıkıyor. Bas ancak ikinci yarının sonlarına doğru bir adım öne çıkaraktan ben buradayımı biraz daha net hissettiriyor. Saksofon - davul ikilisi bu rol paylaşımına çok da itiraz etmiyor öte yandan. Bu dakikalarda konser salonlarında müzisyenlerin sıra ile alkışlandığı minik sololara benzer geçişler dikkat çekiyor.



Velvet Lounge Shut-In içimizi ferahlatan yumuşak ve ağırbaşlı bir girişe sahip. Saksofonun biraz daha farklı bir tonda tınladığı bu parçada akıp giden melodik bir kurgudan ziyade hep bir kapanış hali hakim. Her an parça bitecekmiş gibi sonlanan davullar, birkaç saniye içinde tekrardan ortaya çıkarak parçaya kendi içinde bir devingenlik kazandırıyor. Bu haliyle parçanın albümdeki en farklı kayıtlardan biri olduğunu söylemek mümkün. Albüme adını veren Phonic Juggernaut ise üçlünün en ahenkle tınladığı açılışıyla ilk andan itibaren içimizi kaynatıyor. Aşırı uçlara kaymadan Ward’ın saksofonundan akıp giden steril melodiler hiç bitmemecesine havada uçuşurken, davul ve bas yine kendi rollerini fazlasıyla iyi bir şekilde icra ediyorlar.
Kalan kısımda yeralan This Ain’t In Book 3 daha sinematogafik bir arka pan dahilinde ilerliyor. Saksofonun biraz daha yalnız kaldığı bu dakikalarda kurulan minik cümleler daha sakinleştirici bir havaya sahip. Parçanın ortalarında adım adım davulun tetiklemesiyle birlikte ortaya çıkan dinamik kurgu heyecanı yükseltse de, saksafon limitleri zorlamadan daha usturublu bir yol tutturmaya gayret ediyor. U.S. 4 daha kesik ve tempolu melodilerle örülü yapısıyla davula bir hayli mesai çıkartıyor. Zira davul albümün genelinde olduğu üzere saksofondan çıkan her bir tınıya kuvvetli ataklarla cevaplar vererek albümün dinamizmine ciddi bir katkı sağlıyor.



Kapanış albümde Ward’a ait olmayan tek parça olan Sectionate City ile yapılıyor. Açıkçası bu farklılık ilk andan itibaren kendini hissettiriyor. Bunu albüme ilişkin olumsuz bir not olarak da görmek mümkün. Bu parçanın nitelik olarak vasatın üstüne çıkıp çıkmamasından ziyade, albümü buraya kadar getiren diğer altı parçadan oldukça bağımsız yapısı nedeniyle fazlasıyla sakil durmasıyla alakalı bir not olarak okumak gerekir. Burada saksofon yine birşeyler mırışldansa da özellikle davulun rock referansları kuvvetli ataklarını ve doğaçlamalarını göremiyoruz.

Bu köşede sıklıkla yer vermeye çalıştığımız elektroniklerle süslenmiş deneysel yanı ağır basan bir caz albümü değil Phonic Juggernaut. Ancak yüksek enerjisi, özellikle saksofon ve davulun ön planda olduğu akışkan yapısı, zengin melodik omurgası ve hiç sıkılmadan baştan sona tek oturuşta dinlenebilecek ahenkli içeriğiyle (belki son parçayı bu yorumdan ayrı tutabiliriz) dikkate değer iyi bir albüm. Özetle rock ruhunun ve doğaçlamanın getirdiği isyankar ve coşkulu halin, cazın daha ağırbaşlı kompozisyonlarıyla ustalıkla harmanlandığı bir albüm olarak görmek mümkün Greg Ward’ın bu son kaydını.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder